7 Haziran 2011 Salı

İÇİMİZDEKİ ÇOCUĞU ÖLDÜRMEYELİM...

Özellikle 3-5 yaş arası çocukların gezerken adım başı durduklarını, çevrelerinde gördükleri her canlıya karşı inanılmaz şekilde tepki verdiklerini, ilgilendiklerini görürüz. Çevrelerinde olup biten her şeye karşı daha duyarlıdırlar. Biz ise onlardan ge...len her tür tepkiyi anında geri çevirir, erteleriz. Peki, böyle yaparak acaba içimizdeki çocuğu mu öldürüyoruz? Çocuklar, uçan bir kuşu ya da koşan bir köpeği görmekten çok mutlu olurlar. Biz yetişkinler çocukları çekiştirmesek orada durup dakikalarca o hayvanı, bitkiyi izleyebilirler, mutluluk çığlıkları atmaya devam edebilirler. Çocuklar aslında tam anlamıyla mutlu oluyorlar, gördükleri her şeyin, her anın tadını çıkarıp keyif alabiliyorlar. Hatta bizim görmediğimiz, gözümüzün önünde olduğu halde fark etmediğimiz her ayrıntıyı onlar ilk bakışta fark edebiliyorlar. Biz ise onlardan gelen her tür tepkiyi anında geri çeviriyoruz. Fark ettikleri şeyleri gördüğümüzde “Çocuklar nasıl da dikkatliler” deyip, işimize gelmeyen durumlarda “Aman çocuk işte” diyerek geçiştiriyoruz. Oysa bütün ayrıntı bu ince çizgide saklı. Gözümüzün önünden akıp giden hayatın gerçek anlamda farkına varan, tadını alan, keyfini çıkaran çocuklar aslında. Biz yetişkinler, bütün çiçeklerimizi dökmüşüz, bütün canlılığımızı yitirmişiz, mekanikleşmişiz. Hep bir yerlere yetişmek, hep bir şeyler yapmak zorundayız. Bitirilmesi gereken işlerimiz var ve o işler hiç bitmiyor. ‘İçimizdeki Çocuk’ yok oluyor, ölüyor. Kendi çocukluğumuzu yok ettiğimiz yetmiyormuş gibi kendi çocuklarımızın ışıltısını da yok ediyoruz. Yaşama sevinçlerini fark etmiyoruz. Gözümüze sokarcasına çığlık çığlığa mutlu olmalarını bile engelliyoruz. İçinizdeki Çocuğu Ortaya Çıkarın Halbuki bütün uzmanlar, bütün düşünürler ‘İçimizdeki Çocuğu’ ortaya çıkarmamızı söylüyorlar son yıllarda. Bizse modern hayatın hızına yetişmeye çalışırken içimizdeki çocuğun adımları kısa kalıyor belki de hızımıza yetişmeye. Fark etmek istemiyoruz ne kadar güzel bir hayat akıp gidiyor bedenlerimizin bir milim dışında başlayan ve sonsuzluğa uzanan. Önce çocukluk bakışlarımızı yitirdik biz. Tertemiz bakışlarımızın yerini; korkak, ürkek hatta bazen saldırgan, kızgın, bezmiş, güvensiz bakışlar aldı. Kızgınız çünkü hayat bütün beklediklerimizi sunmadı, işler planladığımız kadar kolay olmadı. Korkuyoruz çünkü kapının dışında nelerle karşılaşacağımızdan emin değiliz. Komşumuza güvenemiyoruz, arkadaşlarımıza güvenemiyoruz. Çocuklarımızı yetiştirdiğimiz ortama güvenemiyoruz. Bezginiz, güvensiziz çünkü yarının neler getireceğini bilemiyoruz. Saldırganız çünkü psikolojik ya da fiziksel şiddete uğruyoruz. Kime güveneceğimizi şaşırmışken bir de uğradığımız zararların nasıl telafi edileceği konusunda ciddi endişelerimiz var. Hemen hemen her gün bir olumsuzlukla karşılaşıyoruz. Bu kadar yoğun ve peşpeşe yaşanan sorunlardan sonra bize mutluluk verecek şeyleri de görmez oluyor gözlerimiz. Hala görebilecek kadar çocuk kalanlarla da alay ediyoruz, onları hayatın ağır değirmeninde öğütüp yok etmek için biz de farkında olmadan çaba harcıyoruz aslında. Çocuklardan Öğreneceğimiz Çok Şey Var O küçücük çocukların kocaman bir hayata karşı takındıkları tutumlardan hepimizin çıkaracağı dersler var. Kaçımız bahçedeki çiçeklerin rengini biliyor, kaçımız işyerinin önündeki yolda çiçek açmış ağaçlardan haberdar, kaçımız göçmen kuşların geldiğini fark etti? Oysa içinize dönseniz, içinizdeki çocuğa sorsanız o bu yanıtları biliyor, o her şeyi görüyor. İnanmıyorsanız sağlamasını yapın, küçük çocuklarınıza sorun. O çocukluk ölürse bir daha yerine gelmez, unutmayın. HAYATIN KEYFİ NEREDE?
ALINTI